- Hata
Aile ve Çift Terapisi
Aile, toplumun temel taşı olması nedeniyle diğer ülkelerle birlikte bizde de son yıllarda artan bir önemle üzerinde durulan bir konu haline gelmiştir. Ancak bu önemliliğine rağmen maalesef ortak bir tanımlama ile bir tarifi yapılabilmiş değildir. Türk Aile Yapısı Özel İhtisas Komisyonunun tarifine göre “Aile; kan bağlılığı, evlilik ve diğer yasal yollardan, aralarında akrabalık ilişkisi bulunan ve çoğunlukla aynı evde yaşayan bireylerde oluşan; bireylerin cinsel, psikolojik, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarının karşılandığı, topluma uyum ve katılımların sağlandığı ve düzenlendiği temel bir birimdir” (akt. Bulut, 1990). Bu tanıma göre rahatlıkla söylenebilir ki; aile birbirine bağlı kuvvetlerden etkilenen bir sosyal sistemdir. Sistemi oluşturan her bir parça bir diğerini etkilemektedir. Bu yüzden ailede bireysel özelliklerin varlığında biz kavramı korunabilmeli ve denge daima gözetilmelidir. Bireysel özellikler kısıtlandığında bağımlılık ön plana çıkarken, bireyler arasında derin yarıklar oluştuğunda da ortak paydalar darmadağın olabilir. Aile aslında, “ ben’in varlığında biz olabilmektir.”
Aile kurulduktan sonra artık ortak bir amaç için vardır. Aileyi meydana getiren üyelerin ayrı ayrı bireysel ihtiyaçları, istekleri, dürtüleri ve arzularından öte ailenin amacı ve ortak çıkarları dikkate alınır. Ortak amaç doğrultusunda hareket eden aile üyeleri, kimi zaman bireysel amaçlarıyla çakışan ama kimi zaman da örtüşen sonuçlarla karşılaşabilirler. Ortak amaç artık bir üst değer olarak görülebilmelidir.
Aile ve Çift Danışmanlığı
20.yüzyıl sanayi çağı toplumsal hayatı tüm boyutlarıyla etkilemiştir. Teknolojinin gelişmesi toplum yaşamını etkileyerek aile yapısının değişmesine, ailenin ana-baba ve çocuktan oluşan çekirdek aileye dönüşmesine, hatta tek ebeveynli ailelerin yaygınlaşmasına yol açmıştır.
Geniş aileden, çekirdek aileye geçişte ortaya çıkan sorunlardan birisi aile üyelerinin üstlendiği rollerin bireyler tarafından kabullenmesiyle ilgilidir. Günümüzün gelişen ve değişen ailesi, üyeleri arasında uyumlu birlikteliği sağlamada zorlanmaktadır. Özellikle aile üyelerinin kentli ana-baba, çalışan anne olma gibi hızla değişen rollerine uyum sağlamamaları, aile içindeki iletişim ve etkileşimi bozmakta, kuşaklararası çatışmaları artırmaktadır. Aile üyelerinde sıkıntıya yol açan bu tür engellemeler, genelde ailenin varlığını korumasını güçlendirmekte, özelde de aile üyelerinin sosyal ve ruhsal varlığını bozmaktadır. Bu durumda aile toplumsal sistem içinde hasta bir kurum niteliği kazanmaktadır.
Tüm bu nedenlerle modern toplum hayatında yalnız kalan ailelere yardım ve destek sağlamak üzere çeşitli hizmetlerin gelişmesi gereği ortaya çıkmıştır. Ailenin dağılmasını önlemek, sıkıntıların giderilmesine yardımcı olmak üzere insancıl ve gönüllü bir hareket olarak başlayan yardım faaliyetleri 20. Yüzyılda sistemli ve bilimsel bir biçimde yapılmıştır. Günümüzde ailelere üç boyutlu hizmet sunulmaktadır;
Aile terapi ve danışmanlığı,
Aile yaşamı açısından eğitim,
Ailenin sosyal kurumlarla ilişkilerini düzenleme ve savunuculuğunu yapma…(Güren, 1991)
Aile ve Çift Terapisi
En basit tanımıyla Aile ve Çift Terapisi, terapi sürecinde birden fazla aile bireyinin terapiye dahil edildiği bir psikoterapi türü olarak tanımlanabilir.
ALAN S. Gurman’a göre Aile terapisi; özellikle aile bireyleri arasındaki etkileşimleri değiştirmeye odaklanmış, bir birim olarak ailenin ya da ailenin alt sistemlerinin ve / veya birey düzeyinde aile üyelerinin işlevselliğini iyileştirmeyi hedefleyen, bir psikoterapötik çabadır. (Kaplan & Sadock’s. İçinde “Aile ve Çift Terapisi” Alan S.Gurman, J.L.Lebow)
Aile ve çift terapisi ilişki sorunları konusunda son derece yararlı sonuçlar alınan bir terapi yaklaşımıdır. Basit bir aile içi tartışmadan ileri düzeydeki anlaşmazlığa kadar, çeşitli düzeylerde aile içinde meydana gelen evlilik (ya da eş) sıkıntılarının çözümüne yardımcı olan bu terapi türünde temel hedef, ilişkinin işlevselliğindeki değişimdir.
Çift terapisi derken bireylerin illaki evli olmaları zorunlu değildir. Evlilik öncesi ya da beraber paylaşılan yaşamlar da bu tanım içinde kendilerine yer bulabilir.
Psikoterapi yaklaşımlarının çoğu danışanların geçmişi üzerinde dururlar. Problemin asıl nedeninin geçmiş yaşantılar olduğunu varsayarlar. Oysa aile terapi yaklaşımlarının çoğu kişinin geçmişinin sorunun oluşumunda önemli olabileceğini kabul etmekle birlikte, gerçek nedenleri geçmişte değil de bir sistem olarak günümüzde aile içi iletişim ve etkileşimlerde arar. Aile terapisinde sorun bu açıdan bakıldığında bir sistem olarak ailenin bütünlüğü içinde aranmaktadır. Bu bakımdan terapist aile bireylerinin seansa getirdikleri sorunlara ve şimdiye odaklanır.
Aile ve çift terapilerinin özel amaç ve hedefleri olabileceği gibi, genel anlamda, evlilik ve aile içi uyumu arttırmak, ilişkilerde ve etkileşimlerde doyumun sağlanmasına katkıda bulunmak, nitelik ve niceliksel farklılıklar oluşturmak, eşler arası ve aile içi uyumsuz tutum ve davranışların değiştirilmesinde önderlik etmektir.
Aile ve çift terapilerinin tarihsel geçmişine şöyle bir göz attığımızda, Murray Bowen, Jay Haley, Don Jackson, C. Whitaker, V. Satir ve Salvador Minuchin’in bu alana yaptıkları katkıları görebiliriz.
Son yıllardaki gelişmeler, insanın durumunu inceleyen baskın ve geleneksel ruh sağlığı bakış açılarının çok ötesinde alana daha geniş bir pencereden bakmayı zorunlu kılmış, ilişki işlevselliğini temel alan bütüncül bir yaklaşım benimsenmiştir.
Aile ve çift terapi ekollerine bakıldığında bir çok farklı ekolle karşılaşılmaktadır. Hemen bir çok bireysel terapi ekolünün neredeyse bir de Aile ve çift terapi modeli de vardır. Bilişsel- davranışçı terapilerden Psikodinamik terapi ekollerine kadar geniş bir yelpazede yer alan bu yaklaşımlar, günümüz bütüncül (Bütünleştirici) terapisinin de zeminini oluşturmaktadırlar. Günümüz aile terapileri, ekol temelli olmaktan çok, daha geniş bir perspektifle içine kültürel öğelerin de dahil edildiği tüm bu yaklaşımların bir bileşiminden ibaret gibi görünmektedir.
Bunlardan bilişsel davranışçı, kısa süreli, psikoeğitimsel ve yapısalcı yaklaşımlar daha çok ailenin geliş sorununa odaklıdırlar. Bilinçdışı psikolojik süreçlerle ve ailenin ya da aile bireylerinin geçmişi ile ya ilgilenmezler ya da çok az bir ilgi gösterebilirler. Daha çok “şimdi ve burada” ya odaklı çalışırlar.
Bu durum aynı zamanda yeni bir olguyu zorunlu kılmaktadır. Diğer terapiler için ne kadar geçerli ise Aile terapileri için de o kadar geçerli olan bir gerçeğe burada bir kez daha tanıklık ediyoruz; özellikle aile terapileri için, bir çok terapi ekolü hakkında belki de bireysel terapilerden daha çok bilgi sahibi olmak zorunluluğu bulunmaktadır. Bireysel terapilerde belli ekolde belli tedavileri üslenmek mümkün iken aile terapilerinde terapinin doğası gereği “alandan” bilgi sahibi olmak adeta bir zorunluluk gibidir. Aile terapisini üslenen bir terapistin, danışanına daha iyi yardımcı olabilmesi için diğer ekolleri de bilmesi gerekir. Bu konuda yeterli bilgiye sahip olan bir terapist ancak bütüncül (bütünleştirici, eklektik) bir yaklaşım sunabilir. Son yıllarda konuya verilen önem hasebiyle, sadece ekoller arası değil, disiplinler arası sınır da bir hayli zorlanmıştır. Psikiyatrlardan sosyal çalışmacılara kadar hemen bir çok disiplin mensubu konuya yoğun ilgi göstermiştir. Bu durum her ne kadar bir zenginlik olarak kabul edilse de özellikle “sosyal psikologların” daha fazla ilgi alanına girdiğini söyleyebiliriz. Kimi ne kadar ilgilendirdiği bir yana; ister psikiyatr, ister psikolog olsun iyi bir terapist olabilmek için “ek terapi eğitimi” almak mutlak surette gereklidir. Bu yüzden Aile ve evlilik danışmanlığı ya da terapisi için müracaat ettiğiniz danışmanın hangi eğitim süreçlerinden geçtiğini lütfen sorunuz. Yüzlerce saate tekabül eden bu eğitimleri almayan kişilere ister hekim isterse psikolog olsun danışmayınız.
Bir problemin çözümünde birden çok çözüm yolu olabileceği gibi aile terapilerinde de bu tarzdaki çoklu yaklaşım etkili sonuç alınmasında önemli bir faktör gibi gözükmektedir. Aile terapilerinde birden çok yöntemin kullanılıyor olması, çeşitli psikiyatrik hastalıkların tedavisinde de net ve etkin sonuçlar elde edilmesine katkıda bulunmaktadır. Şizofreni gibi bazı psikotik sorunlarda, uygulanan tedaviye aile terapisi seansları dahil edildiğinde daha yüz güldürücü sonuçlar alındığı belirtilmektedir (a.g.e.). Hatta bu bakımdan bazı olgularda aile ve çift terapileri ilk tedavi seçeneği olarak değerlendirilmektedir. Müracaat eden bireylere sadece psikopatalojik boyuttan bakma yanlışlığına düşülmemesi ve ailenin sistematik bir yaklaşımla ele alınması terapideki başarı ihtimalini arttıran faktörlerdir. Sağlıktaki yeni paradigma olarak kabul edilen “BioPsikoSosyal” yaklaşım herhalde en iyi aile ve çift terapilerinde kendini bulmaktadır.
Aile terapilerinin kazandırdığı en önemli donanımlardan biri de iletişim ve sorun çözme becerileridir. Aileler bu sayede daha tatminkar bir yaşam sürdürebilmektedirler.
Aile terapilerinin amaçları
Aile terapi ve danışmanlığı eşler ve diğer aile bireyleri arasındaki iletişim ve etkileşim üzerine kuruludur. Terapist sorun olarak gündeme getirilmeyen bir konuya değinmez. Temel amaç, gündeme sorun olarak getirilen konu üzerinde aile içi uyum ve iletişimi sağlayarak ortak bir noktada buluşabilmektir.
Aile içi ilişkilerde olası kaygı ve çatışmaları önlemek, eğer bir tahribat varsa bunu gidermek veya onarmak.
İster aile içinden gelsin isterse dışsal olsun her türlü kriz durumlarında ailenin dayanma gücünü arttırmak, bu gibi durumlarda aile içi dayanışmayı sağlamak.
Aile bireylerinin her türlü duygusal ve diğer gereksinimlerinde karşılıklı hoşgörü ve yardımseverlik ilkesi dahilinde, aile içi işbirliğinin sağlanması konusunda katkıda bulunmak.
Aile içi bireyler arası rollerin uygun rol ve becerilerle desteklenmesinde ve ilişkilerin arttırılmasında yardımcı olmak.
Aile içi iletişim ve ilişkilerin sağlıklı bir yapıya kavuşturularak ailenin toplum içinde dengeli ve saygın konuma ulaşmasında katkıda bulunmak.
Aile içi bireylerin bireysel sorunlarında aile içi dayanışmanın ne şekilde gerçekleşmesi gerektiğini belirlemek ve uygulamalı gösteriminde bulunmak.
Aile ve Çift terapileri ne kadar etkilidir?
Gurman ve Lebow (1995)’a göre; “literatürdeki metaanaliz ve derlemeler aile ve çift terapisinin genel olarak etkin girişim şekilleri olduğunu ve etkinlik büyüklüğünün bireysel psikoterapi ve psikofarmakoloji (ilaçla tedavi) ile boy ölçüşebildiğini göstermiştir. Daha özgül bir anlatımla, belirli hastalıkları hedef alan pek çok çift ve aile terapisinin tek başlarına ya da diğer tedavi bileşenleri ile birlikte uygulandığında söz konusu hastalıkların üzerinde klinik olarak anlamlı bir etki yaratabildikleri gösterilmiştir.”(Kaplan & Sadock’s. Comprehensive Texbook of Psychiatry. Shf: 2594. 8. Baskı. Güneş Kitabevi. Ankara.)
Aile terapisi kaç seans yapılır?
Aile terapilerinde ideal süre, ekol yaklaşımlarına göre değişim göstermekle birlikte, bireysel terapi seanslarına göre daha kısa sürmektedir. İçinde bütünleştirici terapinin de yer aldığı çoğu terapi; 50 ila 90 dakikalık sürelerden oluşan, 5 ila 20 seanslık terapi yapılanmasını kullanmaktadırlar.
Aile terapistine hangi durumlarda müracaat edilmelidir?
Aile ve çift terapilerinin bir çok psikolojik sorunun terapisinde ve koruyucu ruh sağlığı alanında kullanıldığını biliyoruz. Ama yine de dikkat çeken bazı kullanım alanlarını aşağıda bilgilerinize sunuyoruz;
Aile içi iletişim ve çift ilişkilerinde zorlanmalar
Evlilikte uyum bozukluğu ve Boşanma
Evlilik dışı ilişkiler ve evlilikte ayrı yaşama
Alkol ve madde kullanım bozuklukları
Aile içi şiddet ve zorlamalar
Duygusal istismar ve ihmaller
Cinsel işlev bozuklukları (Erken boşalma, Vajinismus, Cinsel isteksizlik v.d.)
Çocuk ve ergen sorunları (davranış boz., Okul problemleri, Dikkat eksikliği…)
Yeme bozuklukları (Anoreksi, Şişmanlık v.d.)
Aile içi yaşam değişiklikleri
Anksiyete bozuklukları (O.K.B., Panik atak v.d.)
Duygudurum bozuklukları (Depresyon v.d.)
Evlat edinme ve üvey anne baba ilişkileri
İş stresi ve kayıplar
Kayıp ve yas durumları
Aile terapi ve danışmanlığında dikkat edilmesi gereken noktalar
Terapistinizin ister psikolog ister psikiyatr olsun mutlaka aile terapi eğitimi almış olup olmadığını kontrol edin, öğrenin. Hiçbir kişi doğal olarak aile terapisti ya da danışmanı değildir. Yüzlerce saate karşılık gelen eğitimler çoğunlukla özel kuruluşlarca ve enstitülerce verilmektedir. Bireysel psikoterapi eğitiminin alınmış olması da aile terapisi uygulamak için yeterli değildir. Aile terapileri başlı başına bir psikoterapi yöntemi olup, belli bir eğitimi zorunlu kılmaktadır.
Aile ve evlilik terapi ve danışmanlığı sadece konuşmaların yapılıp şikayetlerin dile getirildiği süreçlerden ibaret değildir. Terapi seanslarında terapistinizin sizlere verecek olduğu uygulamalı ev ödevlerini eksiksiz yerine getirmek durumundasınız. Aksi takdirde olumlu bir sonuç alınamaz.
Aile ve evlilik terapi ve danışmanlığı evliliğin kurtarılması amacıyla yapılan zorlama seanslar bütünü de değildir. Seansların bitiminde ne olacağını şimdiden kestirmek kahinlik yapmak demektir.
Psikolog ve Uzman Psikolog Kime Denir? Psikolog ünvanı Türkiye’de ve birçok ülkede bir üniversitenin psikoloji bölümünde en az dört yıllık bir lisans programından mezun olunarak elde edilir. Lisansı başka bir bölümden olan ancak psikolojide yüksek lisans veya doktora yapan kişiler de psikolog ünvanını edinebilir.(Doç.Dr. S.M. Değirmencioğlu /Bilgi Üniversitesi, Psikoloji Bölümü) Psikolog ünvanı ile bir alanda uzmanlaşmış ve yetkilendirilmiş olmak arasında önemli bir fark vardır. Bir psikoloji bölümünden en az dört yıllık bir lisans programını bitirerek mezun olan kişi önemli bir bilimsel ve mesleki yetkinlik kazansa ve bu nedenle psikolog ünvanını alsa da daha fazla eğitime gereksinim duyar. (Kerem Doksat Hocanın belirttiği gibi, 4 yıllık lisans eğitimi kişiye herhangi bir sağlık sorununa el atma imkanı tanımaz.) Çünkü lisans eğitimi gerek araştırma gerekse uygulama açısından gerekli yeterliği kazandıran deneyimi ve derinlemesine bilgiyi kazandırmaz. Bu yüzden yetkinleşme ve uzmanlaşma açısından lisansüstü eğitim bütün dünyada artık bir zorunluluk haline gelmiş bulunmaktadır. Bir yüksek lisans programından mezun olan kişiler İngilizcede “master” Türkçede ise “uzman” sıfatlarını elde ederler. Bu sıfatların iletmek istediği özetle kişinin bir alanda uzmanlaştığı ve o alana “hakim” bir profesyonel konumuna geldiğidir( Doç.Dr. S.M. Değirmencioğlu /Bilgi Üniversitesi, Psikoloji Bölümü). Psikologlar “eğer özel eğitimlerle, kurslardan ve çalışma gruplarından geçerek eğitilirlerse, belli testleri uygulayabilir ve/veya sâdece psikoterapi yapabilirler(Prof.Dr.M.Kerem Doksat). Buradan, Psikologların da ancak uzmanlaştıktan sonra ve belli deneyimleri kazanmak üzere psikoterapi eğitimleri aldıktan sonra danışmanlık yapabilecekleri gibi bir sonucu çıkartmak mümkündür. Psikoterapist Kimdir? Çok genel bağlamda söylemeye çalışırsak, zihinsel ve duygusal iç çatışmaları çözümleyen, bu çatışmalardan doğan gerginlik ve kaygıları, korkuları, huzursuzluk ve çöküntüleri azaltıp gideren, ruhsal uyumu geliştiren, kişinin kendisiyle barışık olmasını sağlayıp diğer kişilerle ilişkilerini olgunlaştıran bütün yol ve yöntemler Psikoterapi adını hak edebilir. (Prof.Dr. Cengiz Güleç) Psikoterapistler bireylerle, gruplarla, çiftlerle ya da ailelerle onların ruhsal sıkıntılarına çözüm getirmeleri için işbirliği içinde çalışan, psikoterapiyi yönlendiren, yöneten, rehberlik eden , kısaca uygulayan kişilerdir. İster Psikolog isterse Psikiyatr olsun psikoterapi uygulamak için temel eğitimlerine ilaveten psikoterapi eğitimi almış olmaları gerekir. Bu yüzden lütfen başvurduğunuz kişilere aldıkları eğitimleri, sertifika ya da diplomalarını sorun. Kendilerini, Yaşam Koçu, N.L.P'ci, Kuantum Terapisti, Biyoenerji Uzmanı v.b. şekillerde tanıtan kişilere karşı dikkatli olmanızda yarar vardır. BU SİTENİN AMACI VE TELİF HAKLARI Bu site, çeşitli vesilelerle tarafıma ulaştırılan soruların yoğunlaştığı konulardan almış olduğum eğitimler çerçevesinde hazırlanmıştır. Sitede verilen cevaplar, yerli ve yabancı çeşitli yayınlardan derlenerek kaleme alınmıştır. Bu site teşhis, tedavi, terapi ve reklam amaçlı olmayıp, sorularınıza cevap niteliğinde ve sadece bilgilendirmeye yöneliktir. Sitedeki bilgilere bakarak okuyucuların kendileri ya da başkaları üzerinde uygulamada bulunmaları doğru bir davranış olmamakla birlikte bu durum tamamen uygulayan kişileri bağlar, site yönetimine bir sorumluluk yüklemez. Ruhsal anlamda bir rahatsızlığınız olduğunda bu konudaki bir uzmana müracatınız gerekir. Bu sitenin yapımcısı bir psikiyatr değildir, dolayısıyla ilaçla tedavi yapmamaktadır. Tıp Fakültesinde okuduğu sıralarda İlgi duymuş olduğu Psikoloji alanında dışarıda kalmayı değil, bu konuda yüksek lisans yaparak içeride yer almayı uygun bulmuştur. İnsanların bilgi edinme hakları vardır ve bu haklarını hiç bir kişi ya da kuruluş gasbedemez. Eğitim, öğretim ve gerçek bir çabayla elde edilen dereceler,makam ve mevkiler de kişi ya da kuruluşların tekelinde ya da yönlendirmesinde değil, yasaların tanıdığı bir hak ediş çerçevesinde kazanılır. Artık yeni Türkiye gerçeğinde, gelişmeleri kaldıramadığında hemfikir olunan 1928 tarihli yasanın bazı maddelerinin günümüz anlayışına uyarlanma mecburiyeti apaçık ortadadır. Ancak tarihi öneme haiz bu yasanın bazı maddelerinin ardına sığınıp, bireylerin yoğun bir emek ve yasal yollarla elde ettikleri bazı haklarının gasbına çalışan zavallıların olduğunu da büyük bir ibretle, hayretle ve acıyarak izlemekteyim. Dr. Haluk ALAN Kimdir? 1965 yılında Adapazarı'nda doğdu. İlkokul, ortaokul ve liseyi Adapazarı'nda okudu. 1989 yılında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni bitirdi. Çeşitli illerin Sağlık Müdürlüklerinde; Sağlık Müdür Yardımcılığı, Akıl ve Ruh Sağlığı Şube Müdürlüğü görevlerinde bulundu. Mezuniyetinden sonra, en büyük ideallerinden biri olan “Psikoloji’de yüksek lisansını” Muğla Üniversitesi Psikoloji bölümünde tamamlayarak; Psikoloji Bilim Uzmanlığı (diğer bir değişle; Uzman Psikolog) derecesi almıştır. (bkz. YÖK yasası ve Diploma.). (Meraklısına not: 1928 tarih ve 1219 sayılı TABABET VE ŞUABATI SAN'ATLARININ TARZI İCRASINA DAİR KANUN gereği, bu ülkenin bir devlet üniversitesinden; bunca özveri ve yıllar süren emekle hak ettiğim bu ünvanı, maalesef Dr. ünvanının yanında kullanamıyormuşum... Bu yüzden yukarıda ve beni tanıtan her yerde (hiç kimse merak etmesin,telaşa da lüzum yok (!); görsel ve yazılı medyada sadece Dr. ünvanımı kullanıyorum, elbette ünvanların her şey olmadığının bilinciyle… )
1986 yılından bu yana, çeşitli gazete ve dergilerde bir çok makaleleri ve dizi yazıları yayınlanmıştır. Okulda ve Hayatta ZİRVEYE DOĞRU isimli kitabı, yayınlanan (01/01/2004) ilk eseridir. Yazarın halen üzerinde çalışmakta olduğu "Hipnotik Yöntemle Hızlı Okuma" ve "Aile İçi İletişim" konularında iki yeni kitabı daha bulunmaktadır. Ayrıca, "Klinik Hipnoz" ve "Tıbbi Hipnozu Öğrenmek" kitaplarını Türkçe'ye kazandıran tercüme ekibinin içinde yer almıştır. Yeditepe Üniversitesi, İstanbul Aydın Üniversitesi, Üsküdar Üniversitesi ve Tıbbi Hipnoz Derneğince açılan Tıbbi Hipnoz Kurslarında Eğitmen olarak görev almıştır. Tıbbi Hipnoz Derneği tarafından yayınlanmakta olan "Tıbbi Hipnoz Bülteni" dergisinde editörlük görevine halen devam etmektedir. “İnsanın Psikolojik Boyutu”, “Stresle Başetme”, “Yaşam ve İşyaşamında Tükenmişlik”,”Anne – Baba ve Çocuk”. "Başarı ve mutluluk", "Motivasyon", "iş yerinde yaşam", "iş yerinde motivasyon", "Okul Başarıları", "kişiler arası iletişim", "aile içi iletişim" , "kişisel gelişimde hipnoz" ve "Hipnozla hızlı okuma" konularında çeşitli illerde düzenlenen ( İstanbul, Muğla, İzmir, Sakarya, Denizli…) toplantılara konuşmacı olarak katılmış ve seminerler vermiştir. Dr. Alan, yasaların kendisine tanıdığı çerçeve dahilinde hekimlik mesleğini Denizli'de sürdürmekte olup, Psikoloji alanındaki çalışmalarına bütün engellemelere rağmen devam etmektedir. Dr.Alan; "Türk Psikologlar Derneği", “Türk Tabipler Birliği”, "Aile ve Evlilik Terapileri Derneği","Tıbbi Hipnoz Derneği", "Psikoterapi ve Hipnoz Derneği" ve "Psikoterapi Enstitüsü" üyesidir. "Haluk Alan, Dr. Tülay Hanım ile evli olup, Biricik kızları Serra Seylin'in babasıdır."
Dr. Haluk ALAN iletişim: Doktorlar Caddesi . No:28 Özberk Apt K:3 0 505 575 9872 Denizli
Şiirlerimden Bazıları
|